Cuma, Eylül 28, 2007

Sobelendim...

Önüm arkam sağım solum sobe.
Saklanmayan ebe!..

Blog hayatım boyunca ilk kez sobelenmiş bulunuyorum.
"Heyecan yaparım, sakın beni sobeleme!" dediğim halde,
Çakıl'ım beni sobelemiş.
İyi de etmiş. Herşeyin bir ilki vardır, öyle değil mi?

Soru şu: Sevdiğim üç şey nedir?

1. Aslında oldukça geniş bir soru. Sorunun cevabını düşünürken nedense önce sevmediğim şeyler kafama üşüşmeye başladı. Onları kovup sevdiğim şeylere odaklanmaya çalışınca, en çok sevilmeyi sevdiğimi fark ettim. Kim olduğu, nereden geldiği, nereye gittiği önemli değil... Tanıdığım, bildiğim insanların en ufak sevgi gösterisi, içten bir tebessümleri ayaklarımı yerden kesmeye yetiyor da artıyor bile ...

2. Yeni insanlar yeni yüzler tanımayı, yeni yerler keşfetmeyi ben de Çakıl'ım gibi çok seviyorum. Yalnız kafeler barlar beni kesmiyor. İlla başka şehirler, başka kültürler olacak... İçinde ya tarih kırıntıları ya doğal güzellikler olacak... Hele ikisi beraber oldu mu demeyin artık keyfime ...

3. Son hakkımı çok iyi kullanmalıyım, sevdiğim daha çok şey var. Sanırım sizinle aklıma gelen
ilk şeyi paylaşmak istiyorum. Dışarıda lapa lapa kar yağarken pencerenin önünde sevdiğim insanla sarmaş dolaş oturup elimde bir bardak çayın verdiği sıcaklıkla sokakta kar topu savaşı yapan çocukları izlemenin verdiği huzuru çok seviyorum. Sanırım bu benim mutluluk tablom... Mutluluk deyince zihnimde hep bu tablo canlanıyor...

Ya sizin zihninizde ne canlanıyor?

Pazar, Eylül 23, 2007

Hafta Sonu

İşte yine günlerden pazar...
Her pazar gecesi midemde aynı sızıyı hissediyorum.
Ertesi günü iş olduğu
ve
benim yine bu hafta sonu planladıklarımın tamamını gerçekleştiremediğim sızısını....


Ben çocukken bir dizi vardı televizyonlarda,
bir kız işaret parmaklarını birbirine dokundurunca
zamanı durdurabilme gücüne sahipti.

Tüm dikkatimi yoğunlaştırıp işaret parmaklarımı birbirine kaç kere dokundurduğumu anlatamam size...
Sanırım çocukken bile zaman yetmiyormuş bana.... :)