Pazar, Şubat 26, 2006

Aptenodytes forsteri

Dün bir belgesel izledim, 'imparator penguen' ler hakkında... Aynen isimleri gibiler, güçlü, dayanıklı, azimli ve asil... Tüm yaşamlarını Antarktika'nın dondurucu soğunda geçiriyorlar, dayanıklı olmayıp da ne yapsınlar? Ama sadece bu kadar değil!

Her yıl kış aylarında neredeyse diğer tüm canlılar Antarktika'yı terk ederken, imparator penguenler küçük adımlarıyla 80 km kat ederek yavrulayacakları bölgeye gelirler. Soğuktan korunmak için bir araya toplanıp kocaman bir daire oluştururlar. Her penguenin çemberin merkezinde daha çok ısınmak için fırsatı olur ve yeterince ısınanlar yerlerini yoldaşlarına bırakarak çemberin dış tarafına ilerler. Müthiş bir sosyal yardımlaşma ve dayanışma örneği !

Birkaç hafta sonra dişi penguenler yumurtladıkları tek bir yumurtayı, baba penguenlere emanet ederek, soğuktan ve açlıktan güçsüz düşmüş bedenlerini beslemek için Antarktika'nın soğuk denizine doğru yola koyulur. Yani yavrulamak için geldikleri 80 kilometreyi geri dönerler. Bu arada erkek penguenler yumurtanın üzerinin tüyleriyle örterek sıcak tutmaya çalışır. Dişilerin geri dönmesine daha iki ay vardır ve dişiler geldikten sonra karnını doyurma sırası erkek penguenlere geçecektir. Bu da aile içindeki dayanışma ve işbirliğinin muhteşem bir örnegi!

Hayvanlardan öğreneceğimiz ne kadar çok şey var öyle değil mi ?

Antarkrika'nın imparatorlarıyla ilgili daha fazla bilgi edinmek isterseniz bence buraya tıklayabilirsiniz, ya da benim gibi 'March of the Penguins' adlı belgeseli izleyebilirsiniz...

Pazartesi, Şubat 20, 2006

Rüya

Dün küçük bir kız çocuğu gördüm rüyamda.
Siyah parlak saçları beline geliyordu, gözleri çakmak çakmaktı.
Birden bana doğru koşmaya başladı ufak adımlarıyla.
Nedeninin bilmiyordum ama bunu garipsemedim.
Elini uzattı tutmam için.
Küçücük elleri avuçlarımın içinde kayboldu.
Birşeyler söylemek ister gibiydi, gözlerimin içine baktı.
Gözlerim onun gözleriyle karıştı.

Bugün gülümseyerek uyandım.

Perşembe, Şubat 16, 2006

Teyzem

'Naber fıstık?' derdi Teyzem, telefonu ben açtığım zamanlar.
Moralim bozuk olsa bile unutuverirdim o an.
'Fıstık' diye çağırılmak yüreğimi okşardı, gülümserdim.
Bu iki sıradan kelime, Teyzem'in dudaklarından dökülünce
farklı bir anlam kazanırdı sanki.
...
Bu kadar özel bir şekilde çağırılmayı özleyeceğimi düşünürken,
birgün abimin sesinde duydum aynı tınıyı.
Sonra yazdıklarında...
Messengerda beni gördüğünde parmaklarının yazdığı ilk iki kelime;
'Naber Fıstık?' olmaya başladı.
Ne de olsa aramızda, Teyzem'le en çok vakit geçiren o'ydu
ve birisinin alışkanlıkları sürdürmesi gerekiyordu.
...
Teyzem Gülen Alkan'dan ufak bir anekdot daha:
Onlar için farketti!
Ben de kaybettikten sonra öğrendim ama,
hiç öğrenmemekten daha iyidir diye avutuyorum şimdi kendimi...
Benim için de farketti teyzecim!

Teşekkür ederim...

Salı, Şubat 14, 2006

Sevgililer Günü

Hepimize yüreğimizden sevginin eksik olmadığı günler diliyorum...

Pazartesi, Şubat 13, 2006

Günün Sorusu

Bugün öleceğinizi bilseydiniz ne yapmak isterdiniz?
İki gündür bu sorunun yanıtını arıyorum,
Henüz bulamadım...
Siz bulduysanız, emin olun bu umutlu birsey !

Çarşamba, Şubat 08, 2006

Cardinal

1800 lerde, "Cardinal"ler parlak renklerinden ve ötüşlerinin güzelliğinden ötürü kafes kuşu olarak oldukça değerliydi. Binlercesi kış aylarında yakalanarak, satılmak üzere kuzeye ve Avrupa'ya götürüldü. Neyseki bu ticaret 1918'de bir anlaşmayla durduruldu.

Cardinallerin en iyi bilinen ortak özelliği, ıslığa benzer yüksek frekanslı ötüşleridir. Erkek Cardinaller, kendi arazilerini tespit ettikten sonra genellikle dişilerle birlikte karşılıklı düet yapar. Dişiler, kuyruk, ibik ve kanatlarındaki kırmızı tüyler dışında grimsi kahverengi tonundadır. Erkekler ise neredeyse tamamen parlak kırmızı renktedir. Kırmızı gagaları siyah bir maskeyle çevrelenmiştir.

Tipik habitatları parklar, ormanlık alanlar ve fundalıklarla birlikte bizim evin arka bahçesidir.
:)


Cuma, Şubat 03, 2006

Hoşgeldiniiiiz !

Herkese kocaman bir MERHABA!
Bugün benim internet alemindeki ilk günüm.
Çok heyecanlıyım çooook... :)

Uzun zamandır hayalini kurduğum bir şeyi
gerçekleştirmek için ilk adımı attım galiba.
Hem de hiç tahmin etmediğim bir günde
birdenbire, işte burada bu adresteyim.
Artık benim de hayallerimi, heyecanlarımı,
sevdiklerimi, nefret ettiklerimi ve daha bir sürü şeyi
paylaşabileceğim bir sayfam var.
Literatürdeki adıyla bir `blog` um var.

Dedim ya bu daha bir başlangıç!
İlk başta size biraz sıradan gelebilir, alalade belki de...
Ama elimden geldiğince, kendime biseyler kattıkça
bu sayfanın da yenileneceğinden emin olabilirsiniz...

GÖĞE BAKMA DURAĞI

ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım

falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım

senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin, bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım

Turgut UYAR